Fakat bütün bu parıltının arkasında moda sektörü, etkili ve pek de parlak olmayan çözümler gerektiren sorunlarla karşı karşıya. Modayla ilgili işletmeler, yaratıcılık gerektiren bir sektörde faaliyet göstermenin beraberinde getirdiği zorlukları, sıkıntılı bir ekonomik ortamda aşmaya çalışıyor.
Giyim kuşam şirketleri varlığını korumak için yaratıcı özelliklerini ve canlılıklarını korumak, internet uyumlu, esnek ve küresel olmak zorunda.
Yeni ürünler sezonlara bağlı çıkmakla birlikte moda şirketleri tüketicilerin sürekli yeni ve özel giyim talebine hızla karşılık vermek durumunda. Fakat son modayı tasarım aşamasından satışa hazır ürüne dönüştürmek, yılda iki kez düzenlenen Paris, Milano, Londra ve New York defilelerine yetiştirmek sadece tasarımcılar üzerinde değil bu şirketleri yöneten icra kurulları açısından da büyük bir baskı oluşturuyor. Yetenekli ve yaratıcı modacıların bazen ele avuca sığmaz tavırlarıyla baş etmesi de cabası.
Moda ve teknoloji
Tek tehlike yeni fikirlerle sektöre giren yeni tasarımcılar değil. Apple Watch ve Google Glass gibi ürünleriyle teknoloji devleri de ayrı bir rekabet unsuru oluşturuyor.
Apple bu saatle sadece eski ve kurumsallaşmış saat firmalarını değil, aksesuar firmalarını da tehdit ediyor. Yine Google Glass’ın da yeni tasarımlar üzerinde etkide bulunması bekleniyor. Modacılar ürünlerinde yeni materyalleri ve tasarımları denemek istediği için bir bakıma moda ve teknoloji iç içe geçiyor aslında. Cep telefonlarını şarj edebilen el çantaları, kalp atışlarını kontrol eden spor giysileri gibi örnekler verilebilir. Peki moda şirketleri bu gelişmelerle baş edebiliyor mu? İsviçreli lüks saat imalatçısı TAG Heuer akıllı saat üretimi için Google ve Intel ile ortaklığa geçti bile.
İtibar sorunu
Moda dünyasında markayla özdeşleşmiş ünlü isimler vardır. Bu ünlüler hep o markayı giyiyormuş gibi düşünülür. Bu nedenle o ünlünün herhangi bir skandala karışıp tüketicinin gözünde o markanın adını lekelememesi önem taşır.
Tasarımcılar da kendi takipçilerini oluşturup ünlenebilir, böylece çalıştıkları markalara katkıda bulunabilir. Fakat ünlü tasarımcı John Galliano’nun 2011’deki Yahudi düşmanı demeçlerinin o dönem birlikte çalıştığı Fransız markası Christian Dior’a zarar vermesi gibi ters etkileri de olabilir. Bu olay üzerine Dior kendisini aklamak için Galliano’yu kovmuş ve ana şirket olan LVMH’nin hiçbir kolunda çalışamayacağını açıklamıştı.
Çalışma koşulları
Moda şirketlerinin hisse sahipleri daha fazla kâr payı almak, müşteriler ise daha ucuz fiyattan ürün satın almak için mümkün olduğunca az maliyeti tercih ederler. Bunun sonucu olarak birçok şirket üretimini Bangladeş ve Çin gibi işgücünün ucuz olduğu ülkelere kaydırmıştır. Fakat bu durum uluslararası kabul edilir çalışma koşullarına uyulmaması gibi ciddi ve karmaşık bir sorunu da gündeme getirmiştir.
Örneğin, Human Rights Watch adlı insan hakları örgütünün yayınladığı bir raporda, Bangladeş’te tekstil işçilerinin çalıştığı bir binanın çökerek 2000’den fazla işçinin ölümüne yol açması, gerekli standartların uygulanmaması ve bakım ve onarım işlemlerinin yapılmamış olmasına bağlanıyor. Bu atölyeler, gelişmiş ülkelerde ucuz giyim eşyaları satan mağazalara çalışıyordu. Moda şirketleri bu konularda sorumluluklarını yerine getirme ve gerekli standartların uygulanmasını sağlama yükümlülüğüyle karşı karşıya.
Defileden ibaret değil
Moda sektörü bu özgün zorlukların yanı sıra diğer tüm şirketleri ilgilendiren genel sorunlarla da karşı karşıya: bütçelerini dengelemek, çalışanlarını eğitmek, yasalara uymak, vergi vermek, yenilikleri sürekli kılmak, küresel rekabetin yoğun olduğu bir ortamda uzun vadeli başarılı stratejiler izlemek gibi.
Yani makyajını sildikten sonra, küresel piyasada başarılı olacak bir moda sektörünün defile podyumlarından ve ünlüler geçidinden ibaret olmadığı, çok daha karmaşık sorunların üstesinden gelmek gerektiği görülebilir.