Bankanın sermaye yeterlilik rasyosunun yüksek olduğu, 2015 yılının ilk 3 ayında kar ettiği, özkaynaklarının pozitif düzeyde olduğu ve hakim ortaklarının banka kaynaklarını suistimal ettiğine dair bir tespitin bulunmadığı; bu hususlara rağmen söz konusu kararın alınmış olmasının hukuka ve ekonomik gereklere aykırı olduğu yönündeki açıklamalar, gerçekleri gizlemeye ve kamuoyunu yanlış yönlendirmeye dönük değerlendirmelerdir. Gerçek durum aşağıda özetlenmektedir:
Malum olduğu üzere, bir banka hakkında böyle bir kararın verilmesi, 5411 sayılı Kanun’un 71. maddesinde 5 ayrı bent halinde sayılmış olan durumların varlığına bağlıdır. Bu 5 ayrı durumdan herhangi birinin varlığının tespiti halinde, bu yönde bir kararın verilmesi (mümkün olmaktan öte) kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Madde hükmüne göre, örneğin, bir bankanın mali bünyesinin düzeltilemeyecek ölçüde bozulduğunun tespit edilmesi (a) bendinin; yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma (mevduat ve diğer ödemelerini yapabilecek likidite imkanını kaybetmesi gibi) düşmesi (c) bendinin; özkaynaklarının negatif seviyeye düşmesi (d) bendinin; ortak ya da yöneticilerin banka kaynaklarını önemli miktarlara tekabül edecek şekilde suistimal etmesi ise (e) bendinin konusuna girmektedir.
Bu bağlamda, söz konusu banka hakkında verilen kararın (daha önce BDDK tarafından kamuoyuna duyurulduğu üzere), Bankasya’nın mali bünyesi, ortaklık ve yönetim yapısı ile faaliyetlerinde yaşanan sorunlar dolayısıyla alındığı ve Kanun’un 71. maddesinin (b) bendine dayalı olduğu hususu, bilinçli yahut bilinçsizce gözden kaçırılmakta/kaçırılmak istenmektedir.
Kurumumuzca yürütülen görevin kamusal yanı ve faaaliyet izni kaldırılmamış olan Banka’ya zarar vermemek adına sürecin hassasiyetle yönetilmesi gerekliliği nedeniyle, bu aşamada, karara gerekçe teşkil hususlara dair daha fazla açıklama yapılması uygun olmayacaktır.
Ancak, bununla birlikte; “Bankanın mali bünyesi sorunsuz; o halde karar hukuka aykırıdır” şeklinde özetlenebilecek olan söz konusu önermenin, hem öncülü hem de vardığı sonuç bakımından, gerçek durumla ve ilgili hukuki normlarla uyumlu olmadığı net bir şekilde bilinmelidir.
Kamuoyunu yanlış yönlendirmek amacıyla bir kısım medya organlarınca çarpıtılan diğer bir konu da “Banka hisselerinin mülkiyetine” ilişkindir.
Bilinmelidir ki; Hakkında 71. madde kapsamında işlem tesis edilen bir bankanın hisselerinin mülkiyetinin, hangi koşullara bağlı olarak ve hangi usulle TMSF’ye intikal edebileceği Kanun’un 107. maddesinde tarif edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, bir banka hakkında Kanun’un 71. maddesi çerçevesinde işlem yapılırken “BDDK tarafından hisselerin mülkiyetinin TMSF’ye devredilmesi” anlamına gelecek herhangi bir uygulama, hukuk sistemimizde mevcut değildir.
BDDK, 71. maddede sayılan durumların varlığını tespit ettiği taktirde, durumu değerlendirmekte, iki karardan birisini vermektedir.
Bunlardan ilki, bankanın faaliyet iznini kaldırmaktır ki bu durum TMSF tarafından Kanun’un 106. maddesi çerçevesinde bankanın tasfiye sürecinin başlatılmasını gerektirmektedir. İkinci alternatif ise bankanın, faaliyet iznini kaldırmaksızın, “temettü hariç ortaklık haklarıyla yönetim ve denetimini” TMSF’ye devretmektir. Bu durumda TMSF, Kanun’un 107. maddesi çerçevesinde işlem tesisine yetkili hale gelmektedir.
Bankasya hakkında verilen karar da bunlardan ikincisidir ve bu durum, “hisselerin mülkiyetinin hissedarlara ait olmaya devam ettiği, ancak hissedarların temettü (kardan pay alma) hakkı dışındaki bütün hak ve yetkileri”nin TMSF tarafından kullanılacağı anlamına gelmektedir.
Bu bağlamda, ilgili otoritelerin Kanun’un çizdiği çerçeve dışında herhangi bir iş ya da işlem gerçekleştirmesi mümkün olmayıp; basın-yayın organları da yasal sürecin ayrıntılarına vakıf olmayan kesimlerin yanlış yönlendirilmesine sebebiyet verecek haber ve yorumlardan kaçınmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.